Son bir kaç yılda yapılan keşifler akrabalarımızın sanıldığı aksine vahşi olmadığını kanıtlıyor.
Neandertaller yaklaşık 30.000 yıl önce ortadan kaybolana kadar bizim en yakın akrabalarımızdı. 1856'da bu hominin türünü keşfettiğimizden beri, onları acımasız, sade bir “mağara adamı” olarak klişeleştirme eğilimindeydik. Bu bakış açısı artık terk ediliyor. Bilim insanları Neandertallerin yaşamlarına (bitki kullanımlarından aile yaşamlarına ve sanatsal becerilerine kadar) dair yeni içgörüler ortaya çıkardıkça, onların aşağı bir tür oldukları fikri de çürütülüyor.
GURMEYDİLER
Neandertaller, Kuzey Galler'den Filistin'e ve Sibirya'ya kadar Avrasya boyunca yaşadılar. Bu kadar geniş bir bölgeye yayıldıklarına göre, çeşitli yiyecekler yemelerine de şaşmamalı. Ayılar, gergedanlar ve artık nesli tükenmiş olan dev develer gibi zorlu hayvanları yakalamak için gruplar halinde ortaklaşa avlandılar. Tahta mızrakları hem yakın mesafelerde mücadele etmek için hem de uzaklara fırlatmak için kullandılar. Avladıktan sonra hayvanların derilerini yüzdüler ve bir kasap gibi parçalara ayırdılar, yağlı etleri çıkardılar, besleyici ilikleri için kemikleri parçalayıp kaynattılar. Neandertaller büyük avların yanı sıra tavşanları ve kuşları da yakaladılar ve kabuklu deniz ürünleri topladılar. 2018'de yayınlanan diş incelemelerinde farklı aşınma kalıpları ve mikroskobik kalıntılar tespit edildi. Bu kalıntılar, yumru kökler (turp, nilüfer) ve tohumlar (yabani tahıl, bezelye, mercimek) gibi soyulması veya kabuğu çıkarılması gereken yiyeceklerin Avrupa genelinde tüketildiğini doğruladı. Hatta Belçika ve Irak gibi uzak yerlerde, bitkilerin kavurmadan kaynatmaya kadar farklı tekniklerle yemek haline getirdiğine dair kanıtlar bulundu. Görünüşe göre Neandertaller, ne zaman ve nerede yaşarlarsa yaşasınlar, doğanın nimetlerinden tam olarak yararlanıyordu.
SANATÇIYDILAR
Neandertallerin sembolizm anlayışına sahip olduklarına ve yaratıcı olduklarına dair kanıtlar da bulunuyor. Geçtiğimiz on yılda, bir dizi kazıda kuş tüyleri ve pençeleri topladıkları ortaya çıkarıldı. Bu arada titizlikle oyulmuş taşlar ve kemikler de bulundu. Yaklaşık 50.000 yıl önce Neandertaller'in Cebelitarık'taki bir mağaranın taş zeminini oyarak bir “hashtag” tasarımı (21. yüzyılda sık sık kullanılan bir sembol) yaratmış oldukları da keşfedildi. Buluntulara İtalya'da aşı boyası bulaşmış 45.000 yıllık bir fosil kabuğu ve İspanya'da bulunan üzerinde sarı ve kırmızı pigmentlerin ışıltılı mineral pirit ile karıştırıldığı bir boya olduğu keşfedilen kabuklar da dahil. Daha bu yıl İspanya'da üç mağarada Homo sapiens'in burada ortaya çıkışından 10.000 yıl öncesine tarihlenen mağara resimleri bulundu. Keşifler arasında boyalı dikitler, dikey bir kırmızı çizgi ve kırmızı boyayla çizilmiş bir el şekli de bulunuyor.
AİLE KAVRAMLARI VARDI
Neandertaller günlük hayatlarında, yakın duygusal bağlar üzerine inşa edilmiş, küçük, aile odaklı gruplar halinde yaşamış gibi görünüyorlar. Çocuklar erken yaşta yetişkinlere yardım etmeye başlıyordu. Yaptıkları ağır işler kemiklerinde iz bıraktı ve dişlerindeki minik çizikler, taş bıçaklarla yemeyi öğrendiklerini gösteriyor. Neandertal ölüm geleneklerinin de karmaşık olduğunu biliyoruz. Avrupa'da bulunan kemikler üzerindeki çalışmalar, ölülerin dikkatlice parçalara ayrıldığını ve hatta bazen yenildiğini düşündürüyor. Bu, ölümle başa çıkmak için tarihte düşündüğünüzden daha yaygın olarak kullanılan bir yol. Ancak Neandertallerin ilişkileri kendi türleriyle de sınırlı değildi. 2010 yılında Homo sapiens'in onlarla melezlendiği ve genlerin her iki yönde hareket ettiği ortaya çıktı. 2015 yılında Romanya'da bulunan 40.000 yaşındaki bir insan çene kemiğinin genetik analizi, yalnızca altı kuşak içinde Neandertal soyu buldu. Avrupa'daki en eski insan kalıntılarının bazılarında bu kadar yakın bir ilişkinin tesadüfen bulunması pek olası değil, bu nedenle o dönemde melezleşme muhtemelen yaygındı. DNA'mızdaki Neandertal genlerinin miktarı ve çeşitliliği, yüzlerce (hatta binlerce) insan-Neandertal karşılaşmasına işaret ediyor. Doğan çocukları kimin büyüttüğünü veya grupların birlikte sosyalleşerek yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyoruz.
DOKTORDULAR
Neandertal dişlerine bakarak şaşırtıcı miktarda bilgiye ulaşabiliriz: Minik oluklar, mine oluşumunun ağır hastalık veya yetersiz beslenmeden etkilendiğini ortaya çıkarıyor. 2017'de İspanya'nın El Sidrân kentinde bulunan Neandertal dişlerinin tartarını analiz eden bir araştırma, birden fazla bakterinin DNA:Ssını buldu. Bunlar arasında diş eti hastalığına, ishale ve boğmacaya neden olan bakteriler de bulunuyordu. Şaşırtıcı bir şekilde, diş apsesi olan bir yetişkinin tartarında Penicillium küfü (doğal bir penisilin kaynağı) DNA'sı bulundu. Bu Neandertal'in kendini tedavi etmeye çalışmış olması mümkün. Başka yerlerde, yaralı kolların kesildiğine dair en az iki kanıt bulundu. Muhtemelen geçici olarak yürümelerini engelleyecek ve tıbbi bakım gerektirecek şekilde ağır yaralanmalara sahip birkaç kişi daha keşfedildi. Ayrıca, Neandertallerin papatya ve civanperçemi gibi acı bitkileri toplayıp çiğnediklerini de biliyoruz. Neandertal DNA'sı bize bu bitkilerdeki buruk bileşikler için tat reseptörlerine sahip olduklarını söylüyor, bu yüzden onları yemeklik amaçlardan ziyade tıbbi amaçlarla tüketmiş olmaları mümkün.
NEDEN KAYBOLDULAR?
Neandertallerin nesli hiçbir zaman gerçekten yok olmadı, en azından genetik olarak. Genomlarının yüzde 20 ila 70'i Avrasya'ya yayılmış şekilde içimizde yaşıyor. DNA miktarı açısından aslında şu anda çevremizde her zamankinden daha fazla “Neandertal” var. Yine de 40.000 ila 30.000 yıl önce fosilleri ortadan kayboldu ve bu da şu soruyu sormamıza neden oluyor: Neden onlar bizim içimizde asimile oldu da biz onların içinde asimile olmadık? Neden üstün geldiğimize dair teoriler arasında daha çeşitli bir diyet, daha verimli alet üretimi hatta semboller ve sanatta ustalık yer alıyor. Ancak bu yazımızda sözünü ettiğimiz kanıtların ışığında, bunların hepsi daha az kesin görünüyor. Neandertallerin yok olmasında bir dizi etkinin birleşerek rol oynaması muhtemel; birçok aşırı iklim değişikliği döneminden sağ çıkmayı başardılar ancak 55.000 yıl önce koşullar olağanüstü derecede istikrarsız hale geldi. Eğer Homo sapiens bu istikrarsız ortamda marjinal avantajlara (belki daha fazla yiyecek bulabilmelerini sağlayan daha etkin silahlar) sahipse ya da genişletilmiş sosyal yaşam sayesinde zorluklarla daha iyi başa çıkıp hayatta kalmayı başarmış olabilir. Bin yıllık ölçeklerden bakıldığında, her yıl hayatta kalan fazladan birkaç insan bebeği, böylelikle genlerin karışımıyla neadertaller kayboldu
KAYNAK : DERGİLİK
0 Yorumlar