Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı “geliyorum diye diye” geldi. Risk altında olduğunun ilk işaretleri 6-7 sene önce belli olmaya başlayan, giderek resmi politika düzlemine taşınan yasal kazanımlar; kadın hareketinin uzun yıllar süren kapsamlı kampanyaları sonucunda elde edilmişti. Hareketin tarihi ise kadınları kızdırmamak gerektiğini gösteriyor!
Şubat 2020'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “Yeniden gözden geçireceğiz” demeciyle başlayan İstanbul Sözleşmesi tartışması, 19 Mart gecesi Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla Türkiye'nin Sözleşme'den çekildiğini açıklamasıyla sonuçlandı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, kararın gerekçesini “Türkiye'nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmesi”yle açıkladı (Sözleşmede cinsel yönelim de dahil olmak üzere ayrım gözetilmeksizin herkese karşı yöneltilen şiddeti engelleme amacından bahsediliyor).
Karara, 15 Temmuz 2018'de yürürlüğe giren “Milletlerarası Andlaşmaların onaylanmasına ilişkin usul ve esaslar hakkındaki 9 nolu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi'nin 3. Maddesi” dayanak gösterildi. Bu madde, “Milletlerarası antlaşmaların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme” yetkisini Cumhurbaşkanı kararına bağlıyor. Ancak hukukçular, 9 numaralı kararnamenin TBMM'de kabul edilmemiş anlaşmaları kapsadığını ve kararnamenin kendisinin de Anayasa'ya aykırı olduğunu söylüyor. Bu yüzden siyasi partiler, barolar ve sivil toplum örgütleri tarafından Danıştay'da iptal davaları da açıldı.
Aslında bu tartışmanın ayak sesleri yaklaşık 6-7 yıl önceden kendini duyurmaya başlamıştı. Önceleri daha cılız olan “Nafaka Mağduru Babalar Var”, “Boşanmış Mağdur Babalar Derneği” gibi grupların sesleri pek de ciddiye alınmamıştı. Oysa 2016'da yayımlanan TBMM Boşanma Komisyonu Raporu, bu marjinal grupların taleplerinin giderek hükümet politikası haline gelmeye başladığını gösteriyordu. Rapor, şiddetin belgesini isteyerek, belge yoksa devletin koruma süresini 15 güne indirerek, şiddet vakalarında kadınlara mahalle karakollarının kapılarını kapatarak kadınların korunmasını zorlaştıracak adımlar öneriyor; uluslararası anlaşmalara aykırı olmasına rağmen şiddet vakalarında arabuluculuk ve uzlaştırma tavsiye ediyor; nafakanın ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyordu. Raporun felsefesi kağıt üzerinde de kalmadı; Bakanlıkların, devlet kurumlarının faaliyetlerine de yansıdı.
Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı müfredatından toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili her şey çıkarıldı, yerine “Erkeğe itaat ibadettir” gibi metinler kondu. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye giden yolda, yasaların kadınların aleyhine budanması talepleri, giderek yasaların toptan kaldırılması çağrısına dönüştü. “Aile reisliği geri getirilsin”, “Çocukların velayeti babaya verilsin”, “Evlilik içinde edinilen
malların eşit paylaşımından vazgeçilsin”, “Kadına karşı şiddetle ilgili 6284 sayılı yasa tamamen kaldırılsın”, “Avrupa Konseyi'nin şiddetle ilgili sözleşmesinden Türkiye imzasını çeksin” gibi talepler yaygınlaştırılmaya ve siyaset gündemine de taşınmaya başlandı. Hatta Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak gibi isimler uzun süredir Lanzarote Sözleşmesi'nin (Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) dahi kaldırılması gerektiğini savunuyor.
Özellikle cinsel eylemlerin sınırı konusunda 18 yaşın altındakilerin çocuk sayılmasına karşı olan sesler çoğaldı. Bu talepler üzerine bazı yasa değişiklikleri de gündeme geldi. 2016'da bir geceyarısı Meclis'ten geçirilmeye çalışılan (2020'de tekrar gündeme geldi), ama yoğun tepkiler üzerine geri çekilen TCK 103. maddede değişiklik önergesi; çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarının evlilikle sonuçlandığında cezadan muaf olmasını öngörüyordu! Bunun geri püskürtülmesinin hemen arkasından, boşanan kadının nafakasına süre sınırı getirilmesiyle ilgili yasa değişikliği gündeme geldi. Miras hakkından nişan ve düğünde takılan takılara el konulmasına, erkeklerin boşanmasını kolaylaştırıp kadınlarınkini zorlaştıran düzenleme önerilerine, kadın hareketi sürekli olarak bir mücadeleden diğerine sürüklendi.
HZ. Muhammed S.A.V :
Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olan (iyi davranan)dır." "Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allâh'tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh'ın bir emaneti olarak aldınız." "Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır
Kaynak: Dergilik ve ben :)
0 Yorumlar