Komplo Teorileri Hakkındaki Gerçekler




Komplo teorileri Antik Roma’dan bu yana var. Salgın döneminde koronavirüsün insan eliyle yayıldığı, 5G teknolojisinin virüsü yarattığı, aşıların çipleme çalışması olduğu gibi iddialarla komplo teori yeniden zirve yaptı.

Zaten tarih boyunca hiçbir toplum ve kültür bu teorilerin dışında kalamadı. Komplo teorileri, etkileri öngörülemeden mi yoksa bazı çıkar çevrelerinin hedefleri doğrultusunda sistematik mi kurgulanıyor? Komplo teorileri konusunda da sayısız teori var! Yuval Noah Harrari, her bir komplonun küresel bir organizasyonun parçası olmadığını söylüyor.

 Genellikle güncel olaylardan, gerçek zamanlı yaşananlardan beslenen teoriler sadece yalandan oluşmuyor; önyargılar, çarpıtılmış gerçekler ve kurgulara dayanıyor. Kitlesel grupları birbirine düşman etmeye çalışan yalanlara inanmaya hazır kuşkucu ve belki de daha az eğitimli bir kitle hedefleri oluyor. Siyasi, kültürel veya sağlıkla ilgili bir olayın anlaşılması karmaşık olduğunda komplo teorilerine daha kolay inanılıyor. Tüm bu söylentilere, sahte bilgilere, “derin” düşünceye karşı bilim ve teknoloji gerçeği bulma çalışmalarını sürdürüyor; üretiyor.


 Peki, dünyadaki insanlar komplo teorilerine ne kadar inanıyor? Neden inanıyor? Bilimi, araştırmayı, kanıtlanabilir olanı neden bazı insanlar inatla ve inançla göz ardı ediyorlar? İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Bozkurt, Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, Maltepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı, İnsan ve Toplum Araştırma ve Uygulama Merkezi (MÜTAM) Müdürü Prof. Dr. Nurgün Oktik ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Emin Balcı komplo teorilerini ScienceUp için tartıştı.

Komploya inanmak ve inandırmak kolay”

Maltepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı ve İnsan ve Toplum Araştırma ve Uygulama Merkezi (MÜTAM) Müdürü Prof. Dr. Nurgün Oktik komplo teorilerini şöyle tanımlıyor: “Rasyonel olduğu varsayılan modern dünyada bireylerin gündelik yaşamında olumsuz bir rol oynayan ve olumsuz bir güç olarak varlığını sürdüren bir kurgu ya da bir söylem; bir yerde dünyanın olumsuz bir büyüsü denilebilir.

 Büyülenme hali bir olayı ya da birçok olayı içerebilir. Bir ülkede, bir bölgeye yönelik ya da ulusal veya küresel olabilir. Komplo teorileri birtakım olayları açıklamak için oluşturulan olumsuz bir modeldir. Basite indirgenemeyecek kadar karmaşık olabilir. Komplo teorileri bir söylem, mistik bir büyü olmasına rağmen mikro ölçekten makro ölçeğe kadar bir ucu inançtan diğer ucu siyaset ve iktidar ilişkilerinin üretilmesine ve yapılandırılmasına kadar gidebilen güçlü bir toplumsal görüngü olabilir.

 Ciddi sorunlara yol açabilir. Telefonumuzu dış güçler dinliyor, ekonomimizi çökertiyor gibi komplo teorileri gerçekten korku ve kaygıyı arttırıcı bir güç olabilir.” İnsanların komplo teorilerine inandırıldıklarını düşündüğünü belirten Prof. Dr. Oktik, aşı ve aşı karşıtlığıyla ilgili yaptıkları bir araştırmada insan sağlığı ve gelecekte karşılaşabileceği sorunlarla ilgili söylem ve kurumsallaşmış retoriklerle karşılaştıklarını söylüyor: “Biz inanmasak da oradalar. Hem bizim için hazırlanmışlar hem de hayal gücümüze hitap ediyorlar. Üretilip inşa edildiklerinde de tehlikeli olabiliyorlar. İlk akla gelen Amerika’daki 11 Eylül, ikiz kulelerin bombalanması görüntüsü ve üretilen yüzlerce komplo teorisi... Sonuç; yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve Ortadoğululara yönelik yaklaşımlar. Pandemi sürecinde Çinlilere karşı düşmanlık körüklendi.

 Eski ABD Başkanı’nın ürettiği ‘Çin virüsü’ söylemi komplo teorilerine bir örnek. Toplumumuzda da buna inanan ve ırkçılığa kadar söylem geliştirenler oldu. Bilime inanmanın kanıta dayalı bir sosyal süreci olduğuna inanıyorum. Oysa yaşanan bir gerçeklikle ilgili olumsuz bir söylem üretmek ve insanların buna inanmasını sağlamak daha kolay. İnanmak ya da inanmamızı sağlayan en büyük etmen medya... Komplo teorileri genel olarak olumsuz söylem içerdiğinden kanıt aramaktan öte yapabileceğimiz pek bir şey yok gibi görünüyor.”


Sürü psikolojisi”

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, komplo teorilerinin dayanak noktasının, aklın yerine, icat edilen hakikatın bükülmesi, saptırılmasına dayalı inanma biçimleri olduğunu söylüyor. Komplo teorilerinin başta din olmak üzere; her türlü inanç sistemlerinden ayrıldıklarını belirten Tosun, şöyle devam ediyor: “İnsanların yaşadığımız çağda artan ölçüde komplo teorilerine ilgi göstermesinin, inanmasının ardında, büyük ölçüde bilinmez, belirsiz olandan kurtulma adına önüne konulan seçenek ya da seçeneksizlikler yatıyor. Covid-19 aşı tartışmalarından yola çıktığımızda, aşıyla vücuda yerleştirilecek bir çip ile gözetileceğimize dair popüler komplo teorisi sosyal grup etkisi, toplumsal baskı, yalnızlık, analitik düşünme eksikliği ya da yokluğuyla yakından ilişkilidir.

 İçinde bulunduğumuz toplumsal gruplarda komplo teorilerine yatkınlık fazla ise, o grubun bir üyesi olarak komplo teorilerine meyletmemiz artar. Sosyal uyum ve grup taklidi bu inanışı etkiler. Aksi takdirde gruptan soyutlanma gibi toplumsal baskıyla karşılaşılabilir.” Bireyin yalnız olarak gerçeklikleri anlama, anlamlandırma becerisi ne kadar zayıfsa, komplo teorilerine inanma eğiliminin, bilimsel kanıt yerine, sosyal ispata bağlı olarak arttığını belirten Tosun, ayrıca insanların kendi bakış açısını destekleyen verileri tercih etmeleriyle, desteklemeyen verilere inanmamalarının da önemli bir faktör olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Tosun, komplo teorilerinde sürü psikolojisinin daha fazla görünür olduğunu vurguluyor. ABD Kongresi’ne yapılan saldırıda birlikte olan eylemcilerin “Amerika’yı şeytanlara teslim etmeyeceğiz” sözlerinin dikkat çekici olduğunu belirten Tosun, şu değerlendirmede bulunuyor: “Bireylerin toplumsal olguları neden sonuç ilişkisine dayalı analitik, bilimsel perspektiften yoksun olarak değerlendirerek komplo teorilerine adeta iman etmeleri zihinsel kapasiteleri, donanım(sızlık)larıyla ilgili olduğu kadar, sosyal etkileşime girdikleri grupların niteliğiyle de ilgilidir. 

Siyasal alanda da günümüzde yaygınlaşan komple teorilerinin yükselişinde bireylerin hakikati rehber almak yerine, hakikatin bükülmüş, gerçek ötesi (Post-truth) sesini popülist liderlerin peşine takılarak tercih etmeleri de anlamaları yerine o yönde düşünmelerini isteyen kanaat önderleri/liderlere biat etmeyle yakından ilişkilidir. Özellikle politika sahnesinde perdenin arkasındaki gerçekleri gizleyen liderler var oldukça, sahnenin önündeki gösteri karmaşıklaştıkça kitlenin bir kısmı komplo teorilerine inanmaya devam edecektir. Çünkü, ‘-miş gibi’lerin, hayallerin cazibesini satın almaya hazır kitleler dün de vardı, yarın da olacak. Buna otoriter rejimlerdeki politik baskılar da eklenince, hakikat artarak bükülmeye devam edecektir. Sonuç ise belirsiz…”

Kaynak: Science Up








Yorum Gönder

0 Yorumlar